Bulgaristan'da 80'li yıllarda Türklere karşı yürütülen eritme siyasetine tanıklık eden, doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalan Ahmet Türkay'ın olgunluk dönemi, düşüncelerini özgürce ifade ettiği Türkiye'ye yerleşmesiyle (1989 yılı) başlar. Hayatını kazanabilmek için geceyi gündüze katarak çalışmış olan yazar, Bulgar totaliter rejimi tarafından yok edilmeye çalışılmış ama yok edilememiş yazma tutkusuna anayurdunda dört elle sarılmış ve Kasvet Çiskini (2005), Yarılı Gönül İniltileri (2006), Gelecekten Ödünç Ömürle (2009), Bir Sanrıydı Manolya (2011) adlı öykü kitaplarını ve Seher Gitti (2008) romanını yayımlamıştır.
Ahmet Türkay, Üzüntülerimin Karakışı kitabındaki öykülerde ağırlıklı olarak hem Bulgaristan Türklerinin asimilasyon dönemindeki çilesini, hem de Türkiye'de yaşadıkları sıkıntılarını dile getirmektedir. Yorumlamaya çalıştığı çok sayıda olay arasında, dozerle mescit yıkma görevini yerine getirmek yerine intiharı tercih eden Vedat, (Zor Görev) büyük emek ve sıkıntılarla biriktirdiği parasını İstanbul'daki bir emlakçıya kaptıran, sonra da üzüntüsüyle barışmaktan başka çaresi olmayan Öptü Üzüntünün Elini'nin anlatıcısı, dikkatleri çekmektedir.
Yazarın öykü yapısıyla ilgili anlayışı, kısa ama yoğun anlatımında, konuya doğrudan girme cesaretinde kendini gösteriyor. Hem çok duygusal, hem de filozofça derin konulara dalabiliyor Ahmet Türkay. Birbirinden farklı karakterlerin düşünce ve duyguları karmaşık, etkileyici, ortama, zamana uygun, son derece de doğal ve inandırıcıdırlar. Ahmet Türkay'ın özgün ifade gücünü, ilginç üslubunu; kişiye, mekâna ve zamana çok yakışan mecazlarıyla kıyaslamalarını öykülerinde bulmak mümkün. Kişiye özgü şaşırtıcı fikirler, davranışlar, minyatür gibi yumuşak ve kıvrak, rengârenk ifadeler ortaya koyuyor. Yazar, Türkçenin tüm gücünü ve büyüsünü öykülerine taşıyarak sıradanı sıradışı yapmayı başarıyor.