ÖNSÖZ
Mareşal Mustafa Kemal Atatürk, anlatmamız, onu değerlendirmemiz mümkün değildir, sadece onu, kendi yazdıklarından ve arkadaşlarından dinleyerek, bize ışık tutan özelliklerini bulabiliriz. Türk gençliğine düşen görev onun kitaplarını, başta Nutuk'tan başlayarak yazdığı ve söylediklerini bulup okumak ve dersler çıkarmaktır. Ben de bu amaçla az da olsa bulabildiklerimi bilim aleminin hizmetine sunuyorum.
General Ali Fuat Cebesoy sınıf arkadaşı, Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'ü şöyle anlatmaktadır;
"Mustafa Kemal'i 67 yıl önce bir cuma günü tanımıştım, o zamanki adı "Mekteb-i Harbiye-i Şahane" olan Harp Okulu'nun Nöbetçi subayı;
"Birinci sınıfın birinci kısım çavuşu Mustafa Efendi buraya gelsin". Emrini verdi. Sonra bana döndü, Mustafa Efendi, sizden bir kaç ay, önce Manastır Askerî İdadisi'nden (Lisesinden) geldi. Çalışkan, halûk ve zeki bir çocuktur. Onunla iyi anlaş. Kısa bir müddet sonra içeriye on yedi, on sekiz yaşlarında sarı saçlı, parlak mavi gözlü, sarı bıyıklı, pembe yanaklı, zayıfça bir çocuk girdi. Giydiği şık Harbiyeli elbisesini vücuduna pek yakıştırmıştı. Vakurdu. Nöbetçi subayını selâmladı:
Sonra bana döndü. Gayet nazik bir tavırla: buyurun arkadaş, dedi, gidelim ikimiz kapıdan birlikte çıktık yanyana yürüyorduk.
İşte, Türk tarihine şan ve şeref veren aziz ve rahmetli arkadaşım Mustafa Kemal'i böyle tanımıştım. Üzerinden altmış küsur yıl geçmiş olmasına rağmen o cuma akşamım hâlâ ve bütün heyecanı ile hatırlarım.
Mustafa Kemal diyordu ki; Fuat bir gün gelecek, biz de paşa olacağız. Fakat mesleğimizde şerefle hizmet ederek belki yavaş belki de süratle yükseleceğiz. Rütbelerimizi muharebe meydanlarında kazanacağız, yoksa Fehim gibi, (padişahın casusu) müstebit bir padişaha kul köle olarak değil. Benim için de ideal terfi ve yükseliş buydu. Tanrıya şükürler olsun, ikimiz de bu yolda yürüyerek kısa fasılalarla yükseldik ve general olduk.
"Biz, Kurmay Yüzbaşılar 1904 yılı aralık ayında Harp Akademi'sini bitirdik. Kurmay Yüzbaşı olarak diploma aldık. Mustafa Kemal Selanik (Atatürk), Beşinci olmuştu. Eğer derece son sınıfta alınan notlara göre olsaydı, Mustafa Kemal birinci idi. Ne önemi var, okulda olmadı ama, hayatta birinci, en birinci oldu.
MUSTAFA KEMAL'İ İSPİYONLAYAN SİVİL CASUS
"Mustafa Kemal ve tâyinlerini bekliyen bir kaç arkadaş Sirkeci'de bir pansiyon kiraladılar. Ara sıra bu pansiyonda toplanıyor, memleket meseleleri üzerinde konuşuyorduk. Başlıca konumuz, rejim meselesi idi. Bu toplantılara katılan arkadaşlar arasında bir de sivil vardı. Fethi adında olan bu zatı tanımıyordum. Mustafa Kemal'e sordum, askerlikten çıkarıldığını, yatacak yeri ve parası olmadığı için burada kaldığını söyledi. Mazisi hakkında bir bilgisi yoktu.
Ertesi gün beni Harp Okulu'ndaki zabıtan tevkifhanesine gönderdiler. Bir gün sonra Mustafa Kemal'in de oraya getirildiğini öğrendim. Arkadaşımın da tevkif sebebini öğrendim. Onu ve diğer arkadaşlarımı, acıyarak evlerine aldıkları ve yardım ettikleri askerlikten matrut (kovulmuş) Fethi ihbar etmişti. Meğer bu zat, Askerî Okullar Nazırı Zülüflü İsmail Paşa*nın casuslarından biri imiş.
YAZAR NOTU; MUSTAFA KEMAL'İN VAKUR (AĞIR BAŞLI) OLAMASININ YANINDA TÜRK TARİHİNE ŞAN VE ŞEREF VERDİĞİNİ, RÜTBELERİNİ MUHAREBE MEYDANLARINDA, SAVAŞARAK ALMAK İSTEDİĞİNİ, HARP AKADEMİSİNİ 5 NCİ BİTİRMESİNE RAĞMEN HAYATTA BİRİNCİ OLDUĞUNU, EVLERİNE ACIYARAK ALDIKLARI ASKERLİKTEN KOVULMUŞ BİR SİVİLİN, CASUS OLDUĞUNU ANLIYORUZ.
General Ali Fuat Cebesoy sınıf arkadaşı, Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'ü şöyle anlatmaktadır;
"Mustafa Kemal'in Trablusgarp'a gitmeden bu akşam mahzun bir hali vardı. Akıbeti karanlık, anavatandan uzak ve halkı yabancı bir ülkenin müdafaasında karşılaşacağı müşkülleri düşündüğünü sanmıyordum.
Mustafa Kemal, tam manasıyla bir askerdi. Zorluklara, her türlü meşakkate göğüs germesini bilir, âdeta bundan zevk alırdı. Her halde üzüntüsünün başka bir sebebi olmalıydı. Sende bir şey var, dedim, ne oldu? Bir şey yok, dedi. Fakat müteessirim. Doğup büyüdüğüm Selanik acaba Türkler elinde kalacak mı? Ben eğer Trablus'tan dönersem, yine buralara gelebilecek miyim? Ne demek istiyorsun? Gözleri nemlendi. Korkuyorum, Fuat, korkuyorum…
O gece ay Olimpos Dağları'nın arkasında kaybolurken, Mustafa Kemal içini çekerek; Ah, Selanik, seni bir daha Türk olarak görecek miyim? dedi. Baktım, ağlıyordu. O altın sarısı saçlarını okşadım. Teselli etmeye çalıştım. Ben, Mustafa Kemal'in, bütün müşterek hayatımız boyunca bu derece müteessir olduğunu görmedim."
YAZAR NOTU; GENERAL ALİ FUAT CEBESOY'UN YAZDIKLARINDAN, MUSTAFA KEMAL'İN, TAM MANASIYLA BİR ASKER OLDUĞU. ZORLUKLARA, HER TÜRLÜ MEŞAKKATE GÖĞÜS GERDİĞİNİ, ÂDETA BUNDAN ZEVK ALDIĞINI ANLIYORUZ.
"O GECE AY OLİMPOS DAĞLARI'NIN ARKASINDA KAYBOLURKEN, MUSTAFA KEMAL İÇİNİ ÇEKEREK; AH, SELANİK, SENİ BİR DAHA TÜRK OLARAK GÖRECEK MİYİM? DEDİ. BAKTIM, AĞLIYORDU." SÖZÜNDEN, TÜRK YURDU SELANİK'İ BİR DAHA TÜRK OLARAK GÖREMİYECEĞİNİ HİSSETMİŞ VE AĞLIYORDU.
Mustafa Kemal Paşa, Padişah Vahidettin ile görüşmelerini şöyle anlatır; (Falih Rıfkı Atay'ın anlatımıyla)
"O esnada salonun bir köşesinde, demin işaret ettiğim Balkan Savaşı kumandanları hareketli bir diyalog içinde idiler... Bir büyük kumandan diyordu ki:
Efendim, bu Türk neferlerinden (askerlerinden) hayır yoktur, bunlar hayvan sürüsüdür. Yalnız kaçmayı bilirler. Allah muhafaza etsin, böyle hissiz bir sürüye kimseyi kumandan etmesin... Kendi vaziyetimi unutarak onlarla ilgilenmeye başlamıştım. Coşkun konuşmanın en çok konuşan kumandanına dedim ki:
Paşam, biz de askeriz, biz de bu orduya kumanda etmiş adamız. Türk neferi kaçmaz, kaçmak nedir bilmez... Eğer Türk neferinin kaçtığını görmüşseniz, derhal kabul etmelidir ki, onun başında bulunan en büyük kumandan kaçmıştır. Eğer siz kaçtığınız alçaklığını Türk neferlerine yüklemek istiyorsanız insafsızlık ediyorsunuz. Muhatabım olan general beni tanımıyordu. Yahut tanımamazlıktan geliyordu... Bir an durdu, sağındaki solundaki arkadaşlarına sordu: "Kimdir?" "Fısıltılar bu zâtı aydın."
YAZAR NOTU; BALKAN SAVAŞINDAN KAÇAN VE MUSTAFA KEMAL'CE ALÇAK OLARAK NİTELENDİRİLEN BALKAN KOMUTANLARI SUÇU TÜRK ASKERİNE ATIYORDU.
General Ali Fuat Cebesoy sınıf arkadaşı, Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'ü şöyle anlatmaktadır;
"Büyük taarruz öncesi, kıtalarımızın hareketlerinde gördüğümüz manzara, canlılık ve savaş kabiliyeti, kahraman arkadaşlarımızın muhabetli bakışları, bizlere zafer günlerinin pek uzak olmadığı hissini vermişti. Bu cephenin eski bir kumandanı sıfatıyla yaptığım teftiş ve temaslardan, subay ve askerlerimizin iyi talim ve terbiye edildiklerini, zalim ve müstevli bir düşmandan intikam almak gününü sabırsızlıkla beklediklerini görmüştüm Yarabbi, bize zafer günlerini müyesser eyle! Diye dualar etmiştim.
Ben de çok heyecanlı idim. Gözlerimde tanelenenler sevinç gözyaşları idi. Ben zaten hep böyleyimdir. Bu yaşta bile önümden bir AlaySancağı geçse heyecandan tıkanacak gibi olurum. Asker ocağı benim her şeyimdir. Bütün gençliğim orada geçti. Ankara'ya döndükten sonra Batı Cephesi'ndeki intibalarımı anlatırken, bu olaydan da bahsettim. Gazi Mustafa Kemal, beni dinlerken o ışık saçan mavi gözlerinde tanelenen yaşlar birden yüzüne döküldü, ağlıyordu. Fakat bu yaşların manası çok daha başka ve çok daha ulvi idi. Fuat Paşa, muzaffer olacağız dedi."
YAZAR NOTU; MUSTAFA KEMAL, 2 NCİ KEZ AĞLARKEN NASIL ÇANAKKALE'DE İNGİLİZ VE FRANSIZ DAHİL YEDİ DÜVELİ GELİBOLU'YA GÖMMÜŞSE, YİNE ORDUMUZUN YUNANIN BAŞINI EZİP ONU ANADOLU TOPRAKLARINA GÖMECEĞİNDEN EMİNDİ.
General Ali Fuat Cebesoy sınıf arkadaşı, Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'ü şöyle anlatmaktadır;
"Ordunun politika dışı kalması için ısrarlarına devam eden Mustafa Kemal'i Selanik'ten uzaklaştırmak için Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Cemiyeti bahaneler aranıyordu. İstanbul'da iken kulağıma gelmişti. Enver, memuriyet mahalline gitmeden önce, Talât'a Mustafa Kemal'i Selanik'ten uzaklaştırmak lâzım demişti. Talât da aynı kanaatte olduğunu ifade etmişti. Bunları Mustafa Kemal'e anlattım.
1908 yılı sonlarına doğru Mustafa Kemal'den bir mektup aldım. Genel Merkez'in kendisini vazife ile Trablusgarp'a göndermek istediğini yazıyor, tafsilât veriyordu. Demek, ittihatçı liderler, nihayet geçici de olsa, O'nu Selanik'ten uzaklaştırmak çaresini bulmuşlardı. Enver ağır basmıştı. Sonradan, bu beklenmeyen Trablusgarp seyahatinin hikâyesini Mustafa Kemal'den dinlemiştim.
Derebeyleri, Mustafa Kemal'in Trablus'a gelmesini iyi karşılamadılar. Şehri basıp Mustafa Kemal'i yakalamaya ve bir vapura koyarak gerisin geriye Selânik'e göndermeye, eğer bir silahlı çatışma olursa, öldürmeye karar verdiler. Mustafa Kemal der ki; Arkadaşların beni ne için Trablusgarp'a göndermiş olduklarını o zaman daha iyi anladım ve tedbirlerimi de ona göre derhal aldım. Mustafa Kemal, süratle harekete geçti ve isyanı bastırdı. Devlet otoritesini hâkim kıldı.
Enver, Mustafa Kemal'i kendisine rakip olarak görür ve onu kıskanırdı. Berlin'e Ataşemiliter olarak giderken de, bunun için Selanik'ten uzaklaştırılmasını istemişti. Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarında da aynı düşünce ile hareket etmişti. Zaman zaman pervasız, fakat haklı uyarmalarından âdeta endişe duymuştu. Sonra onun parlamasını, kendi şöhretine gölge düşürür korkusu ile hiç istememişti, ittihatçı liderler de Enver'i desteklemişlerdi.
Çanakkale'de yaptığı birbirinden parlak savaşları ister istemez halkoyuna duyurmuş, fakat Mustafa Kemal'in adını vermeye cesaret edememişti. Çanakkale'yi ve dolayısıyla İstanbul'u kurtaran kumandan Mustafa Kemal'dir. Diyememişler, çekinmişlerdi.
Enver bir gün dostlarına; Mustafa Kemal haristir. Ne verseniz az görür, daha fazlasını ister, Kolordu Kumandanı yaparsınız, Ordu Kumandanlığı ister, Ordu Kumandanı yaparsınız, Harbiye Nazırlığına talip olur. Demiştir. Belki doğrudur. Fakat Mustafa Kemal'in ihtirası şahsî değildir, vatana hizmet aşkıdır. Ne kadar büyük, vazife alırsa, memlekete o kadar büyük hizmet edeceğine kainiydi. Bunun, en güzel misali, istiklâl Savaşı'nda Başkumandanlık görevini üzerine almış olmasıdır. Bu makamın kendisine verdiği yetkilerle çok büyük işler başarmış, vatanı düşman istilâsından kurtarmıştır.
Yalnız şunu söylemek gerektir ki, aralarındaki geçimsizlik ve rekabete rağmen, Mustafa Kemal'in istikbali ile oynamamıştır, istiklâl Harbi'nde Moskova'da Büyükelçi olarak bulunduğum sıralarda, ziyaretime gelen Enver Paşa, bana şunları söylemişti; Mustafa Kemal mükemmel bir erkânı harp (kurmay subay) subayı, zeki, cesur ve iyi bir kumandandır. Ben, Birinci Dünya Harbi'nde Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili iken bazı kanunsuz hareketleri oldu.
Mustafa Kemal'e dönerek dedim ki: Sen çok kabiliyetli bir kumandansın, memlekete bugün de, yarın da büyük hizmetler ifa edeceksin.
Enver Paşa, bana bunları söyledikten sonra, memleketi terk etmek zorunda kalarak yâd illerdeki (Rusya ve Asya'daki) faaliyetlerine de temas ederek, Moskova'da bana "Ali Fuat Cebesoy Paşa, o zaman tahminlerimde yanılmamış olduğumu şimdi daha iyi anlıyorum. Biz dışarıya çıktıktan sonra Mustafa Kemal olmasa idi, memleket sahipsiz kalacaktı," demişti.
YAZAR NOTU; ENVER PAŞANIN, MUSTAFA KEMAL PAŞA'YI KISKANDIĞINI, ONU BULGARİSTAN'A ASKERİ ATAŞE OLARAK TASFİYE ETTİĞİNİ VE ÇANAKKALE SAVAŞI ÖNCESİ ADINI DAHİ ENVER PAŞANIN BİLMEDİĞİ SEFERDE TEŞKİL EDİLEN 19 NCU TÜMENE KOMUTAN YAPTIĞINI BİLİYORUZ.
General Asım Gündüz sınıf arkadaşı Mustafa Kemal'i şöyle anlatmaktadır;
MUSTAFA KEMAL İLE TANIŞMAM
Beni Mustafa Kemal'le ilk tanıştıran eski arkadaşım Fethi Bey (Okyar) olmuştu. Mustafa Kemal, çok güzel giyinir, çok güzel konuşur, kimseyi kırmaz terbiyeli bir çocuktu. Doğup büyüdüğü Selanik'in batıyla daha çok bağlantılı bulunması sebebiyle olacak, dikkati çeken fikirleri vardı. Etrafına topladığı arkadaşlarla cesaretle konuşuyor, onları güzel konuşmasıyla kısa zamanda tesiri altına alıyordu. Bizler, Vatan, Millet ve Türklük fikirlerini ilk defa, Harp akademisi sıralarında ondan duymuştuk.
Mustafa Kemal şöyle demişti: "Arkadaşlarım... Sizlere üzülerek ifade etmek zorundayım ki, Osmanlı imparatorluğu'nun temelleri Avrupa yakasında iyice sarsılmıştır. Rumeli'de Sırp, Yunan ve Bulgar komitacılarını besleyen Ruslar, dedelerimizin kanları pahasına aldıkları bu Türk yurdunu bizden koparmak gayretindedirler. Bu bölgede orduların başında bulunan komutanlar açz içindedirler. Avrupalıların "Kızıl Sultan" adını verdikleri Padişah Abdülhamit ise, orduya bakmamaktadır. Aylardan beri maaş alamayan subayların bulunduğunu öğredim. Orduda talim ve terbiye yoktur. Padişah, sarayında keyf ve âlemler içindedir. Bu asırda böyle hükümdarı bulunan bir devleti kolay yaşatmazlar".
O, bunları hiç çekinmeden söylüyordu. Korku nedir bilmeyen bir tabiatı vardı. Bütün sınıf bu bakımdan ona hayrandık. Tarih okumak onun en büyük hevesi ve hırsı idi. Fransızcayı da onun için çok iyi bilmek istiyordu. Osmanlı tarihini Fransızca eserlerden okuyordu."
Sınıf arkadaşlarımız arasında ilk general olan Mustafa Kemal'di. Ali İhsan (Sabis), Mustafa Kemal'in general olmasını bile kıskanmış ve devrin Sadrazamı Talât Paşa'ya bir mektup yazarak "Ben harp Akademesini birinci, Mustafa Kemal beşinci olarak bitirdi. Halbuki o, benden önce generalliğe terfi ettirildi" diye şikâyette bulunmuştu.
Onun Akademiyi birincilikle bitirdiği doğruydu ama, bir başka doğru daha vardı ki, o da hakiki birincinin Mustafa Kemal olduğuydu.
Aramızda tarihe en meraklı ve tarihi en iyi bilenler Mustafa Kemal ile Halil'di (Enver Paşa'nın amcası sonra Ordu Kumandanı olan Halil Paşa (Kut). Halil Kurmay olamamış, mümtaz çıkmıştı. O imtihanlarda daima uzun yazar ve en yüksek notu alırdı. Mustafa Kemal ise, konuyu uzatmadan sorunun cevabını en kısa şekilde verirdi. Bu yüzden daima notu eksik olurdu. Yazılı kâğıdının muhtevasının en doğru, en mükemmel olmasına rağmen... Kaç defa kendisine "Kemal, şu inadı bırak da sen de biraz uzun yaz" dediğimi hatırlıyorum. Ama o, her defasında böyle hareket etmenin ders, talebelik ve askerlik anlayışına ters düştüğünü söylerdi. Onun bu tutumu birinci yerine beşinci olmasının tek sebebi olmuştu."
YAZAR NOTU; MUSTAFA KEMAL'İN ÇOK GÜZEL GİYİNDİĞİ, ÇOK GÜZEL KONUŞDUĞUNU, KİMSEYİ KIRMADIĞI TERBİYELİ BİR ÇOCUK OLDUĞUNU, KORKU NEDİR BİLMEYEN BİR TABİATI OLDUĞUNU BÜTÜN SINIFIN ONA HAYRAN OLDUĞUNU ANLIYORUZ. ALİ İHSAN SABİS'İN AKADEMİYİ BİRİNCİLİKLE BİTİRDİĞİ DOĞRUYDU AMA, BİR BAŞKA DOĞRU DAHA VARDI Kİ, O DA HAKİKİ BİRİNCİNİN MUSTAFA KEMAL OLDUĞUNU ANLIYORUZ.
General Ali Fuat Cebesoy sınıf arkadaşı, Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'ü şöyle anlatmaktadır
"Mustafa Kemal ile beraber geçirdiğimiz, okul ve genç subaylık hâtıraları burada sona ermektedir. Başımızdan siyaset fırtınaları ve aramızdan kara kedilerin geçtiği oldu. Fakat dostluğumuz asla bozulmadı. Ölünceye kadar iki yakın arkadaş olarak kaldık. Ben bu arkadaşlıktan daima gurur ve iftihar duydum. Sevgili sınıf arkadaşım, muazzez kardeşim Atatürk, nur içinde yat."
MAREŞAL MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü ANLATMAĞA SAYFALAR YETMEZ, YUKARIDAKİLER KÜÇÜK BİR PARÇA IŞIKTIR.
Bu eserin yazılmasında, feyz aldığım sayın hocalarımdan; Sayın Prof. Dr. Betül Aslan'a, Prof. Dr. Neşe Özden'e, Prof. Dr. Bülent Çukurova'ya, Prof. Dr. Vahdet Keleşyılmaz'a, Prof. Dr. Ali Arslan'a saygı ve şükranlarımı sunarım.
Doç. Dr. Ali Denizli
Ankara-2015